Şöyle bir düşünüyorum da. Çok farklıydı ya. Büyüdüğümüz için mi o duygular bize anlamlı geliyor bilmiyorum ama özledim o günleri. Şimdi bakıyorum da yükselen binaların içinde gizlenen çocuklar bilgisayarların başından kendilerini alamıyorlar.
Biz öyle miydik. Hiç umulmadık yerlere saklanıp oyun oynardık. Öyle yerlere saklanırdık ki hiç bulamasınlar diye.
Mahallede haftada birgün sinek arabası geçerdi. Ama öyle böyle değil ardında bildiğin sis olurdu. Ne delilik ki içine dalardık o sisin.
Kalemiz yoktu mahallede taşlardan kale yapıp top oynardık. Adam seçmek için " aldım verdim ben seni yendim " tekerlemesini söylerdik. Tabi işi bilen çocuk istediği adamı tekerlemenin hece sayısını öğrenerek alabiliyordu
Bizim oralar dağ yamaç olduğu için mahallece dağa çıkardık. Sanki keşfedilmemiş yerler. Çıkardık oraya ayşe teyze çay pisküvit verirdi bize. Güya keşfedilmemiş
Mahallede ev önlerinde meyve çoktu. Eriğe dalardık. Cebini dolduran çocuk " Eriğe dalan var " diye bağırırdı.
Taso oynardık. Şimdi ki pokemon go oyunu gibi karşı mahallelere giderek maç yapıp koleksiyonu çoğaltmaya çalışırdık. Oyun başlamadan " alttan kaldırmak yok hee " uyarısını yapmak haktır
Sonra teknoloji çağı bizimde mahallemize geldi ve bu anılar geride kaldı. Bir arkadaşımızın cafede başladığı Silkroad oyunu bir akım oldu. Herkes evine bilgisayar almaya başladı.
Sonra bizlerde evlerden çıkmamaya başladık. Oynadık Allah oynadık. Sanki bizlere bişey verdi.